27 Mayıs 2015 Çarşamba

Dünden Kurtulmak İstedim

Dün çok değişik bir gün gibi geldi bana. Neptün, etki  falan yazmış astrolog. Olur mu olur.

Şöyleki:
Sabah alarm çaldı. Uyandım . Kim olduğumu, nerede olduğumu,  hangi  gün ve yılda olduğumu hatırlayamadım. Neredeyse bir  dk. sürdü. Yatakta oturdum öylece. Sonra telefondan hangi gün olduğuna bakmak geldi aklıma, baktım. Çok tuhaftı. Salıymış dün. Neyse toparlandım, hazırlanıp gittim işe. İş yerinde de  boş boş baktım konuşmalara falan. Akşam yeni açılan mekanda biraz oturalım dediler oturduk arkadaşlarla. Oradan ayrılırken masadaki şekerliği düşürüp kırdım. Eve dönüşte dolmuş kullanayım dedim. Dolmuşa bindim. Dolmuştakiler bir zombi filminden fırlamış gibiydi. Önümde oturan kadınlardan cam kenarında oturan, kendi tarafındaki camdan değil koridorun diğer tarafındaki camdan dışarıyı izliyordu. Zoom yapmış bir havası vardı ve neredeyse hareket etmiyordu. Yanındaki kadının uzun pardesüsü vardı. Yerde sürünüyordu. Pardesünün üzerine  ayakta yolculuk edenler basıyordu. Umurunda değildi. Benim yanımda oturan elinde bir sürü poşet taşıyordu. Poşetler benim kucağıma doğru kayıyordu. Onunda umurunda değildi. Ben mi?  Benimde umurumda değildi. Öyle boşvermiş gözler vardı dün. Sonra  eve geldim. Hemen yatıp uyumak, dünden kurtulmak istedim. Öyle de yaptım.

Bir Ayrılık Acısı Çekkk... Oh Yarasın Evladım!

Hava yağmurluysa,  evdeysen, odanda yalnızsan üstelik kaçamazsın hüzünden. Boş tavana bakarsın o sana bakar. Çok şey söylersiniz birbirinize  sadece ikinizin duyabileceği aşırı sessiz bir ses tonuyla. Telefonu alırsın, bırakırsın. Alırsın, bırakırsın. Tekrarlarsın bunu farketmeden kimbilir kaç kez. Seni bu hüzün derinliğinden çıkaracak bir şey ararsın telefonda. Bulamazsın hiç bir şey. Paylaşılmış bir şiir ya da bir söz yalnız olmadığını gösterir sadece. Onlarda geçmiştir bu tarz bir süreçten. Bütün şarkılar, bütün sözler, bütün şiirler anlatır gibi olur senin halini de yine de anlatamaz. Büyür, büyür kocaman olur hüznün. Ağlamak azıcık nefes aldırır sonra. Küfür edersin, neye kime ettiğini bilmeden. Hafif o da iyi gelir. Bunlar ağrılarını azaltmak için verilen ilaç gibidir. Ağrını azaltır ama hastalığını iyi etmez. Ömrün boyunca hastasın artık. "Geçmiş olsun" der iç sesin. 
Hesap soracak kimse de yok ki karşında sorsan. Ya da çözsen sorunları. Paylaşılmış bir yazıda olduğu gibi samimice desen ki mesela;
"Ulan gel bugün bütün ayrılıkların ecdadını s....."

Neyse yahu bunu yaşayan bilir. Burada Turgut babaya vereyim sözü:

"Bir elim sağ cebimde
Bir elim sol cebimde
Bu hüznü sizde bilirsiniz
Anlat deseniz anlatamam
Enine boyuna yaşarım ancak
Bu koku bilmediğim bir koku
Bu gece kayık gecelerden birine benzer
Dört yanım karanlıkta
Büyük rüzgarlarda savrulacağız"
Turgut Uyar



12 Mayıs 2015 Salı

Evet Biliyorum Milyonlarca Kişi Bu Kitaplardan Bu Kısımları Alıntılamıştır

Evet bende kitaplardan alıntı yapmayı severim. Bazen alıntılara bakarak kitap seçer okurum. O yüzden bu yazı okuduğum iki minik kitaptan alıntı içeriyor. Unutmayayım diye kendime not olarak bırakıyorum bu yazıyı. Evet biliyorum milyonlarca kişi bu kitaplardan bu kısımları alıntılamıştır. Birde ben alıntılayayım ne olmuş yani. İşte onlar:

"Uyku yaman bir sihirbazdır, dengeleri altüst eder, uzaklık yakınlık diye bir şey bırakmaz, yan yana yatan insanları birbirinden ayırır, ayrı düşünenleri bir araya getirir.(Bilinmeyen Adanın Öyküsü- Josê Saramago)"

...

"İşte kader hep böyle davranır bizlere, hemen arkamızdadır, iyice sokulmuştur, hatta biz kendi kendimize söylenirken, her şey bitti, hepsi bu kadar, olsun kimin umurunda derken, elini uzatmıştır omzumuza dokunmak için.(Bilinmeyen Adanın Öyküsü-Josê Saramago)"

...

"Sevmek sahiplenmenin en güzel biçimidir herhalde, sahiplenmek ise sevmenin en kötü biçimi.(Bilinmeyen Adanın Öyküsü-Josê Saramago)"

...

Şimdi neden nokta yok cümlelerin arasında dersen, o da kitabın yazarının tarz farkından kaynaklanıyor. 

Birde "Küçük Prens" alıntılarım var:

"İnsanlar mı?...Rüzgar durmadan bir yerden bir yere sürükler onları. köksüzdürler, bunun da acısını çok çekerler.(Küçük Prens-Antoine de Saint-Exupéry)"

...

"-Alışmak demek, ne demek?
-Alışmak "bağlar kurmak" demektir.
-...Beni kendine alıştırırsan, senin bana, benimde sana ihtiyacım olur. Benim için dünyada biricik olursun. Ben de senin için dünyada biricik olurum.(Küçük Prens-Antoine de Saint-Exupéry)"

9 Mayıs 2015 Cumartesi

Ortalama Yüz Gün Sürer

Bir ayrılıkta ortalama yas süresi yüz gün sürüyormuş. Psikolog söyledi. Bu sürenin uzaması ya da kısalması sana bağlıymış. Eğer sen olanları kabullenirsen bu süre de her şey yoluna girermiş. Kabullenemezsen uzarmışda  uzarmış. Ben yüz günden fazladır temizinden yasla karışık yağmurluyum. Artık bitse ya. 
Size de en büyük psikolog sırrını vereyim. Aşağıda:

"Kafada bitiyor herşey"

Neşet Babadan ne biliyon la sen? Çal la...

Az önce televizyonda komik olduğunu düşündüğüm bir film seyrettim. Güldüm. Hem de kahkahalarla. Sonra bir şarkı dinledim gözlerimden yaşlar döküldü. Odaya  geçtim biraz kitap okudum (Ali Lidar-Tesirsiz Parçalar) yaşlar devam etti ama tedbirli bir şekilde. Odaya annem pat diye dalınca kolay toparlayayım diye. Şimdi de annemin uyumasını bekliyorum. Uyusun koyvercem gözyaşlarımı. Ardından da bir sigara yakmayı düşünüyorum.
Bazen Ali Lidar senmişsin gibi geliyor bana. Bazen de benmişim gibi. Ulan obsesif olan sensin. Bana ne oluyor.
Neyse kitabın sayfalarını karıştırırken kitabın boş sayfalarından birine bir şeyler  yazmışım. Daha ayrılmadığımız zamanlardan kalma bir yazı. Demişim ki Ali Lidar’a:
Bazen seni o kadar iyi anlıyorum ki. Acı, insanı ruh hallerinden ruh hallerine sokuyor. Bende yaşadım acılar. Hem de çok. İlk acım çocuk yaşta babamı kaybetmekti. Yıllarca alışamadım babasızlığa. Hep yanımda olsun istedim. Bazen çok şaşırıyorum onu rüyamda bile görmeyişime. Unuttum mu diyorum. Cevap hala net değil. Sonra sıralamışım birkaç acı daha. En sonda demişim ki :
Sonuncu acımda yıllarca aradığım aşkı bulmak ve o aşkın benimle  gidebileceğinden emin olmamak, kaybetme korkusunun verdiği acı demişim. Ve bunu ayrılmadan önce yazmışım. Korktuğum başıma geldi işte. Zaten gidişat gösteriyormuş. Şuan ki sonuncu acım ne biliyor musun? Yalnızlıkla-mutsuzluk kıskacında özlemle yoğrulmuş  hayatım.
Böyleyken böyle işte. Bunu yazarken beş kere falan  Mehmet Erdem’in  Behzat Ç.de Neşet Ertaş’ın "Yalan Dünya"sını söylediği sahneyi  izledim, dinledim. Repliği ezberledim.

“Neşet Babadan ne biliyon la sen, biliyon mu bişiler? Çal la.”